19 Ekim 2012 Cuma

Yayınlanmamış Yazılar - 1 / Dikkat! Provokasyon kapıda olabilir

Ülkemizde sık seyrettiğimiz bir film var. Ne zaman halkın lehine bir kanun, kararname, genelge veya basit bir karar çıkacak olsa, hemen laiklik elden gidiyor, dolayısıyla da rejim tehlikeye düşüyor. Nedense 58 yıldır laikliğin elden gitmesine rağmen genelde dindar insanlara yapılan baskı bitmiyor.

Laiklik elden gidiyor fakat başörtülü öğrencilerin haklarının gaspına devam ediliyor.

Laiklik elden gidiyor fakat dini hassasiyeti olan, ibadetinde titizlik gösteren insanlar, özellikle de devletin kurumlarında görev yapan insanlar baskı görmeye devam ediyor.

Laiklik elden gidiyor fakat güzide ordumuzda görev yapan bir çok askerimiz çeşitli disiplinsizlik (!) iddialarıyla ordudan uzaklaştırılıyor.

Mecliste, geçenlerde, milli mutabakatın sağlandığını söyleyebileceğimiz bir çoğunlukla alınan kararla başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasını sağlayacak anayasa değişikliği öngörülmekte. Tartışılabilecek yanları olabilir, ancak Cumhurbaşkanı onayladıktan sonra resmi gazetede yayınlanmış ve yürürlüğe girmiş olan bu karar halkımızın lehine olduğu gibi 40 yıldır süregelen bir sorunun çözümü için de fırsat niteliğinde. Hiçbir olumsuz yanı yok. Ne var ki bunu bazı aklıevvellere anlatmak o kadar kolay değil. Zor da olsa niyeti iyi olana bir şeyler anlatabilmek er veya geç mümkündür diye halen ümitliyiz..

Herkesin niyeti iyi midir? Bu soruya evet cevabı vermek isterdim. Devam eden tartışmalar ve ne yazık ki belirli periyotlarla tekrar tekrar seyrettiğimiz film bu cevabı vermemize engel olmakta.

Halkın %75 ‘inden fazlasının desteklediği, aynı oranda bir çoğunlukla meclisten geçen bir kararın daha oylanmadan bazı insanların sokaklara dökülmesine, bazı politikacı ve sözde bilim adamlarının hadlerini aşmalarına, hukuktan ve mantıktan uzaklaşmalarına, bazı gazeteci ve sözde aydının işi halka ve hakka hakarete kadar vardırmasına neden olmasının arkasında ne vardır? Yanlış olan nedir? Yasağın devam etmesi mi doğrudur?

İnancın gereği ve halkın isteği elbette yanlış değildir. Yanlış başka yerdedir, ancak bunu bilmek kolay da anlatmak kolay değildir. En önemlisi, şu anda kanunlaşmış olan söz konusu değişikliğin ne tür yeni tartışmaları beraberinde getireceği ve yasağı savunanların küstahlık seviyesinin ne olacağı merak edilmektedir.

Cevap ararken Malezya, İran veya Pakistan ‘dan örnek vermeyeceğim. Sokaklarda başörtüsüne karşı gösteri yapanların ya da cüppeleriyle yürüyüş yapanların Malezya ‘nın gelişmişlik seviyesini, Pakistan ‘ın tüm fakirliğine rağmen bir nükleer güç olduğunu, İran ‘ın tüm dünyanın ambargosuna ve kısıtlı manevra imkanına rağmen kendi ayakları üzerinde duran bir devlet olduğunu anlamalarını da beklemiyorum.

Sadece dışarıda yaşayan insanların bu konuda ne kadar hayretler içinde olduklarına değineceğim. Son ziyaretimde Almanya ve Belçika ‘da bana sorulan soru şu: Avrupa Birliği ‘ne girmek isteyen Türkiye ‘de halen bazı insanlar üniversitelere girerken bazı insanlar polis gücüyle dışarı atılıyormuş, doğru mu? Maalesef yanlış ve yalandır diyemedim.

Özbekistan ‘da görev yaptığım dönemde bana sorulanlar ise daha acı: Türkiye ‘yi Müslüman ülke diye biliyoruz ancak kızlar başörtüsüyle üniversiteye giremiyormuş, sebebi nedir? Sizde de farklı değil dediğimde bana söylenen ise oldukça düşündürücü: Biz komünizmden tam kurtulmuş bile değiliz, yine de bizde en azından İslam Üniversitesi ve fakültelerinde serbest. Bu soruları soranlara bizdeki yasağı izah etmek mümkün mü?

Nasıl anlatayım bu işin hukuk, eğitim, ilke, laiklik gibi kavramlarla hiçbir ilgisinin bulunmadığını? İsterdim ki, yasak sadece, sayıları azınlık olmalarına rağmen halka tahakküm etmeye alışmış, bazı maskelerin arkasına sığınarak gelirlerini ve güçlerini kat kat artırmış bir kısım dayatmacının düzenlerini sürdürme gayretlerinin bir kısım unsurlarından biridir diyebileyim. Bunu nasıl anlayacaklar ki? Laiklik kavramının ülkemdeki uygulaması biliyorum ki yine ülkemin nevi şahsına münhasırdır.

Türkiye değişiyor. Benim veya başka birinin sorulara cevap verememesi geleceğin aydınlık olmasına bir engel teşkil etmeyecektir. Sadece yaşanılan utanç duygusunun açtığı yaraları çabuk onarmanın bilincinde olmak yetecektir. Fakat değişen Türkiye, daha özgür, daha uzlaşmacı ve daha demokratik bir Türkiye rahat bırakılacak mıdır?

Geçmişte çok gördük. 58 yıldır laiklik elden gidiyor, giderken de bir çok insanı beraberinde götürüyor. Sokaklarda ne haykırılıyorsa o başa geliyor. Hemen hemen her 10 yılda bir ayar yapılıyor. Gazete iftiralarına bakılarak belediye başkanları tutuklanabiliyor. Ne var ki yapılan ayarlardan yıllar sonra, bu ayarlar için oluşturulan gerekçelerin yalan, desise ve iftiralardan ibaret olduğu, hatta çoğu zaman yeterli gerekçe oluşturmak için provokasyonların devreye konulduğu öğreniliyor.

Atılacak her demokratik adımı engellemek için kışkırtma ve provokasyon, vicdanı ve hukuku sadece çıkarlarını korumak olarak algılayan dayatmacılar için her zaman kullanılan bir yöntemdir. Dövülen oruçsuzlar, zorla namaz kıldırılan öğrenciler, zorla başı örtülen kızlar ve buna benzer bir çok haber ortalığı kaplar. Bilirsiniz ki bunların en az %95 ‘i yalan ve iftiradır, ancak ispat için size gereken süre engelleme sürecini işletecekler için yeterlidir. Çünkü bizim geçmişteki uygulamalarımızda iftirayı atan ispata davet edilmez, iftira atılandan kendini aklaması için ispat beklenir, bir yandan da baskı altında tutulur. Gerçek eninde sonunda ortaya çıkar fakat bunun için geçecek süre provokatörler için yeter. Sonrasında iş işten geçmiştir.

Eğer hedef, anayasa değişikliği, özgürlükler, cumhurbaşkanlığı seçimi gibi büyük değişimleri engellemek olursa, provokasyon da aynı oranda, hatta abartılı şekilde büyük olur. İnsan canına kıymak, halkın sevdiği insanlara iftira atmak, halkın güvendiği ve devletin gücünü oluşturan kurumları kışkırtmak ve yıpratmak artık oyunun boyutu gereği bu güruhlar için normal sayılır.

Son gelişme de büyük bir değişimdir. Halkın ve halkı temsil eden meclisin büyük çoğunluğunun isteğiyle gerçekleştirilmeye çalışılmakta, uzun süredir bir kısım politikacı ve sözde bilim adamının gayretleriyle kısıtlanan bir hakkın geri verilmesi hedeflenmektedir. Bu kadar özgürlükçü bir adımı hukuken, rasyonel mantıkla ve vicdanen engellemek mümkün değildir. Geriye ne kalıyor?

Halkımızın, siyasi görüşü ne olursa olsun dikkat etmesi gereken bir döneme tekrar giriyoruz. Dayatmacılık, yasakçılık ve çıkarcılık boş durmayacaktır. Provokasyonlar artabilir. Bakarsınız yıllardır coplanan, başörtüsü zorla çıkarılan, ikna odalarında psikolojik baskılara maruz kalan ve sonuç olarak eğitim hakkı elinden alınan kızlar, yasakların kalkmasıyla sevinçlerini yaşamaya çalışırken ve bu mutlulukla tüm insanlara sevgiyle bakarken, zorla laik kızları kapatıyorlar suçlamasıyla karşı karşıya kalabilirler. Ne kadar şaşırsalar ve anlamaya çalışsalar da,  hukuk tanımayanlar, çıkarları için her şeyi mubah sayanlar onlara merhamet etmez. Hepimiz yalan olduğunu biliriz ancak dayatma süreci işlemeye başlar.

Başka hiçbir şeye gerek yoktur. Sadece uyanık olmalıyız. Türkiye değişiyor; her yeni gün her eski günden daha özgür bir potansiyele sahiptir. Aramızdaki düşünce, inanç, eğitim, görüş farkı ne olursa olsun, kardeş olduğumuzu, oyuna gelmememiz gerektiğini ve provokasyonlara aldanarak birbirimizi kırmamamızın lüzumunu asla unutmamalıyız. Aksi takdirde, başlatılacak ve hepimize zarar verecek yeni bir oyunun oyuncuları haline geliriz.

22 Şubat 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder