10 Ağustos 2014 Pazar

Filistin Zeytini

Meltemin gidip de dönmediği yerde;
İçinde bülbül ötüşünün olmadığı
Ve serçe sıçrayışlarının artık görülmediği
Geri gelmediği yerde,
Şimdi yabancıların oturduğu yerde,
Orada
Ve zamanın eskisinde
Ecdat zeytin ağaçları ekti,

O yeri ektiler
Yüzlerce, yüzlerce seneden
Ektiler onu
Zamanın hayli eskisinde.

Renkleri o yerin
Mübarek ağaçlara vurdu,
Kökü
O eski yerlerin derinliklerinde uzayana,
Renkleri,
Ülkelerden emdi güneşin ipekli ışıklarını
Renkleri onun
Vardı ve yok olmadı
Ve kalacak
Kırmızı
Yeşil
Esmer

Meltemin geri gelmediği
Ve şimdi yabancıların yaşadığı yerde
Yüksek durur zeytin ağaçları,
Hareket ederler öfkeyle.

Antika yer denir ya
Girer
Güçlükler beldesi şafağına

Ve nehirlerin açıklarında
Yayıldı ağacın hışırtısı, methi
Filistin ‘de
Tüm Filistin ‘de
Kükremeye dönüştü hışırtısı
Onun
Ve dallar,
Bütün dallar
Bir kanal oldu, yol oldu.

Orada
Ve o günün sabahında
Ufkunda eski yerin
Her nerde gelişirse zeytin ağaçları
Üç rengiyle
Üzerimize vurur sabah güneşi
Bize yansır,
Parlak,
Kuvvetli,
Üzgün,
Ve sert,
Bolluk içinde olur
Karanlığa bürünmüş ülkeleri

Vahdet, 1988
Kırağı, 1997

Orijinal Japoncası:  Şuhatşi Takatu
Arapçası:  Bekir Abdulmen'am Muhammed
Türkçesi:  Ahmet Yalçınkaya

Ellerin kırılsın Yahudi!

    Musa (A.S.) ’ya yüz çevirip ihanet sembolü haline gelmekle yetinmedin, asırlar boyu ektiğin fitne tohumları ile yeryüzünü kan gölüne çevirdin.  Kendinden başkasını insan kabul etmediğin için dünya ’ya hakim olmayı hakkın sayacak kadar kirlettin ruhunu.
    Lânetlenip yeryüzüne dağılacak kadar sapık olmasaydın peygamber şehit etmeye kalkar mıydın hiç?
    Hak ettiğin cezaya bile razı olmayıp Siyon dağında, yeni bir Süleyman tapınağı etrafında toplanma hayaliyle yaşadın.  Artık bu rüyayı gerçekleştirmek için yapamayacağın bir şey yoktur.  Burnunu sokmadığın ne bir iş ne bir yer kaldı.  Talmut sayfalarına işlenmiş ihtirasın uğrunda Fatih ’i zehirleyebilecek kadar sinsi, kendi vatanlarında esir aldığın Filistin mazlumlarına işkence edecek kadar vahşi olman da bu necis ruhunun görüntüleri değil miydi?
    Dünyayı kendi hakkın olarak görüyordun…
    Milyonlarca insanı kendine köle edebilmek için neler yapmadın ki!…  İblis ’i hayrete düşürecek derecede tağutları yaymayı nasıl becermiştin?

    Senin en büyük marifetin ahlaksızlığındı.  Tahrif ettiğin Tevrat ’ı bile yetersiz görüp Talmut ’u düzecek kadar adileşmiş olman da bu sıfatının yansımasıydı zaten.
    Az çalışmadın…
    Masonluğu mu icat etmedin?…
    Birleşmiş Milletler safsatasını mı uydurmadın?…
    Savaşlar mı çıkarmadın?…
    Hep o Siyon dağı uğrunaydı.
    Çengelini her yere atabilmiştin.  Dünyaya baş belası ettiğin Gurion ’ların, Begin ’lerin, Şamir ’lerin yanısıra Almanya ’da Marx ’ları, Münzer ’leri, Amerika ’da Rockefeller ’leri, Kissinger ’leri, İngiltere ’de Rothshild ’leri yetiştirdin.  Altıyüz sene İslâm ’ın bayraktarlığını yapmış bir milletin içinden bile İbrahim Temo ’ları, Abdullah Cevdet ’leri, A.Emin Yalman ’ları ve daha nicelerini çıkarabilmiştin.  En büyük düşmanın İslâm ’ı kalplerden silemesen de Müslümanın kuvvetini elinden almıştın.
    Ve Flistin ’in bağrına yerleştin…
    Elinin uzanmadığı yer yok gibiydi.  Öyle görünüyordu ki amacına ulaşmıştın;  dünya sana hizmet ediyor, her yerde sözün geçiyordu.
    Nihayet şımardın.
    Öz yurtlarında garip bıraktın herkesi…
    Filistin ’de kendin, diğer yerlerde uşakların, masum ruhlara olduğu kadar masum vücutlara da işkence etmeyi zevk haline getirmiştiniz.
Daha ne istiyebilirdin?
    Sen hiç doymadın!
    Özlemin, Fırat ile Nil arasında bir İsrâil ’di her zaman.
    Bugün ümitlisin belki…  Yarın da ümitli olabilirsin.  Filistin ’deki vahşetine kimsenin aldırmayacağını da umabilirsin.  Senin uşakların sana ne diyebilir ki, değil mi?
    Ama yanıldın!
    Lânetlendiğini çabuk unutmuşsun meğer…
    Kanlarını döktüğün masumların duâlarından korktuğunu gizlemene gerek yok.  Yaptığın zulmün, senin son çırpınışın olduğunu anlayacağın büyük gün yakındır çünkü.  Ellerinin kırılacağı zamanı müjdeleyen duaları susturmaya kalkman da kurtarmayacaktır seni.  Her zâlim gibi sen de tepen üzerine dikileceksin!…

Zaman, 1988

Bu yazı 1988 yılında yayınlanmış olmasına rağmen maalesef halen geçerliliğini koruyor. Siyonist zulmü devam ediyor. Biz de aynı düşünceleri tekrar paylaşma ihtiyacını hissederek yazıyı burada tekrar yayınlıyoruz. Yazıdaki hitabın muhatabı şu anda Siyonizmi savunan kim varsa odur. 


8 Ağustos 2014 Cuma

Akledenlerden olalım


Allah (CC) insanlara akıl vermiştir ve bu aklı kullanmalarını öğütlemiştir.

Aynı konuya değinilen ve aşağıda bağlantıları (link) verilen iki ayrı yazıyı okuyun. Muhakkak ki Allah (CC) 'ın aklımızı kullanmamız yönündeki öğüdünün hikmeti hakkında da düşüneceksiniz.

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yildiray-ogur/581682.aspx

http://www.zaman.com.tr/pazar_iste-sozde-denilen-selam-teror-orgutu_2235365.html

Akledenler için neyin yalan neyin gerçek olduğunu anlamak o kadar da zor değil.

Ahmet Yalçınkaya

(Aktaran: A. Edip Yazar)

Bu konuda esinlenmemize neden olan Sn. Oruç Baba İnan 'a teşekkür ederiz. AEY

Milletin Sağduyusu


Peygamberimiz (SAV) bir hadisinde:

"Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz."

buyurmuştur (Buhâri, Edep, 83; Müslim, Zühd, 63).

Bu ülke bir Ahmet Necdet Sezer komedisi yaşadı. O dönemde Cumhurbaşkanı 'nı halk seçmiyordu.
Halkımız, Ekmeleddin İhsanoğlu ile aynı komedinin daha düşük seviyelisini yaşamayacak kadar sağduyuludur.

Bunu, Sezer döneminde benim gibi yurt dışında yaşayanlar çok daha iyi bilirler.

Ahmet Yalçınkaya

(Aktaran: A. Edip Yazar)