I.
bir
yorgun ağaç, sonbaharında
sararan
yapraklarıyla
dalları
kurumaya yakın
külrengi
bulutların altında
bakır
gökyüzüne çevirmiş yüzünü
intizarın
çeşmesinden beslenen
ve
malihulyaların
kaderinde
çizgileri görünen
tükenmeye
yüz tutmuş özsuyuyla
bir
solgun ağaç
çağın
sonbaharında
işte
bu benim ağacım, bu benim
anlamaya
çalışın
güneş,
ay ve bazen yağmurlar
emin
olun benim şahidim
onlar
bilirler beni elbet
rüzgar
da anlar beni bilin ki,
beni
anlar nurdan ışık kapmış dalgalar
fakat
siz
bu
kadar konuşmazdınız eğer görseydiniz
gecenin
örttüklerini
ve
yaktığını gündüzün
bilseydiniz…
bilseydiniz
neden geri gelmiyor giden
ağlardınız
daha çok
gülmezdiniz
anlamaya
çalışın beni lütfen
II.
bir
kuru toprak ne kızıl ne beyaz
çölün
fırtınası yüzünü yalayan…
sıcak
olmasına sıcak ana gibi
fakat
kuru
deniz
bilmez, nehir tanımaz
mert
ve engin bir kucağın sahibi
hayalinde
okyanusa ulaşmak
çünkü
biraz uzaktan tanır yağmuru
çölden
emzirilen sarı ummandan
yeşili
bilmez maviye kanamaz
bir
rüzgar gibi geçer, kulaktan giren
ardında
kalan
aslolan
özlemdir çıplak ve duru,
hakikat
hendeği aşmak
üstü
bulanık kaygılar damar damar yayılan
zamana
dibi doymaz…
bu
benim toprağım, benim ocağım
lütfen
anlamaya çalışın
ne
beklesin sırasında bir bulut
bir
çöl dikeninden, kara çalıdan
suya
hasret toprağım
ne
var kargaların şahı anladı
ve
anladı heves, anladı umut
ne
var ki anlamaz yine de yalan
ben
hasret idim yaprağa herkes bilmeli
lütfen
beni anlamaya çalışın
meyveye
hasret idim
bir
sırça sarayın kenarında saçağım,
dedim
artık gidilmeli,
kaygılar
gönlümden dağılın
III.
ey
alim anlat sana öğretilenleri
nasıl
neden nerede…
anlat
bildiğini at şu yükünü
anlat
varı, yoğu ve Vareden ‘i
bilsinler
bir doğuştur yeniden
yeni bir nefes
her bâride
var
olmanın ateşidir suyudur
kor
içinde bekleyen çeliğe
anlat
sabır neymiş tahammül nedir
ey
alim işte bu karinedir
de
ki işte sabır her gönlün aşı
hakikat
budur
açacak
goncanın şafak nöbeti
arının
çiçeğe konacak gücü
de
ki işte sabır
“her
işin başı”
ey
şair anlat taşanı yüreğinden
zincire
vurulamayan sevinçleri
anlat
ki coşkusu
sığmaz
bir yere
çılgınlık
daha kolay daha sessiz
bu
kopup gelen fırtına
bir
deli sestir ki haykıran derinden
anlat
mucizeleri
ayaz
soğuğunda yuva gözleyen kuşu
anlat
varsınlar farkına
engel
tanımaz sellerin
bir
toprak fedakarlığıyla
huzuru
kalkan yapmış derelere koşmasının
varsınlar
farkına
sen
ise
asla
aldırma
özlemle
yoğrulmuş uzak ekinden
zamanın
mekanın ve yıldızların
akmasına
ey
şair haykır rahmetini sonsuz kudretin
gözyaşınla
yıka kalbini
aldırma
kimsenin bakmasına
bu
ağaç dalında hayatın duruşu
anlık
bakışı gibi utangaç kızların
fanusta
bir kandildir eğilir yere
kaybolsa
da izleri
de
ki hayattan bahsetmek için sabır gerek
arif
diye tanıt şakirtlerine
bıkmayan
yılmayan kardelenleri
IV.
her
şey oturur denklemine
ve
durulur sular
bir
taraftan çocuklar gibi beklentili
var
mıdır yok mudur hiç dert etmeden
başaklar
boy verir toprak kendi renginde
yorgunluğu
atar ağaç üzerinden
huzur
isteyen ihtiyarlar
bir
goncaya bakar gibi geçmişi
özenle
ve kıyamadan tutarlar
her
şey yerli yerinde
güneşin
yaktığı ufuklar daha berrak
öyle
olmalı görünmese de
bilinmese
de
aşikar
oldu kuraklıklar dert değil
yeşertilir
tüm çöller ağlayarak
anladım
ki şükrün tam zamanıdır
tüm
sıcaklığına rağmen heyecanın
bulutlara
yükselir salıncaklar
kaynayan
kana rağmen
sükunet
olmalıdır
yine
de sanırım her şey açık
her
şey sade
inine
çekiliverir med cezirler
daha
basit artık her ne varsa karışık
daha
güzel ne varsa canlı cansız
her
şey asude
herkes aşık
yeterince açığa vuruyor
gelincikler
ki her an şükretmek
zamanıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder